AHMET YILMAZ İLE RÖPORTAJ (İSAM YAYIN MÜDÜRÜ)

rportaj111

 

AHMET YILMAZ İLE RÖPORTAJ (İSAM YAYIN MÜDÜRÜ)

Ali KALE: Hocam kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

Ahmet YILMAZ: Ben 1950 doğumluyum. 6 yaşımda hafız olmuşum. Olmuşum diyorum çünkü ben bile hatırlamıyorum. İlkokulu bitirdiğim zaman o günün şartlarındaçalışkan öğrencileri öğretmen okullarına yönlendirirlerdi. Ben de okulun birincisiydim. Ben çok istiyordum oraya gitmeye fakat babam “gidip oraya gavur mu olacaksın” deyip beni göndermedi. Okul bitti. Sınav dönemleri nasıldı onlardan haberim yoktu. Yaz tatili boyunca ben hala öğretmen okuluna gitmeyi istiyorum. Babama yalvarıyorum arasıra. En sonunda babam dedi ki “bana bir tane namaz kılan öğretmen göster seni göndereyim.” tabi oradaki hocaların camiyle namazla ilgisi yok. Ben sesimi kestim.

Ali KALE: İmam hatip okulu ile nasıl tanıştınız?

Ahmet YILMAZ: Babam Büyük Dede Camii’nde imamdı. O zamanlar Fatih’te Hüsrev Hoca diye büyük bir zat vardı. Babam onda okumuş. Orada beraber ders okuduğu arkadaşının benim yaşlarımda çocuğu vardı. Bir gün bize geldiler. Ne yapacağız bu çocukları diye konuşuyorlar. Bu arada babam bir şeyden bahsetmişti. Sanat okulundan. Ben öğretmen okuluna gidemeyince sanat okuluna gitsin diye düşünüyor. Çünkü babamın düşüncesinde okutmak diye bir şey yok yani. Onlar kendi aralarında konuştular. Babamın arkadaşı dedi ki “biz Hüsrev’i imam hatip e vereceğiz. Sohbet sırasında benim de imam hatipe gitmem kararlaştırıldı. İşte böyle tanıştım. Önceden bilmiyorduk yani imam hatibin olduğunu da bilmiyorduk.

Ali KALE: siz kaç mezunu idiniz hocam.
Ahmet Yılmaz: ben 69 mezunuyum yani daha imam hatipler 11. Senesinde ben imam hatibe girdim. 61 de girdim 69 da mezun oldum. 11. Mezunlarız biz. İmam hatibe müracaat ettik sınava tabi olduk bizi öyle aldılar.
Ali KALE: O dönemde toplumun imam hatip okullarına ve imam hatipliye bakışı nasıldı?

Ahmet YILMAZ: şimdi ben imam çocuğu olarak dini çevrede yetişmiş biri olarak imam hatibi bilmiyorsam toplum zaten bilmez. Ki bilmiyordu da. Bilenler de tam tersine antipatik olarak biliyordu. Yani böyle imam mektebi açılmış diye biliyorlardı. Biz hem utanıyor hem de korkuyorduk bize karşı bir düşmanlık yaparlar diye. O zaman şapkalarımız vardı kasket gibi. Her okulda mecburi giyilirdi. İmam hatip te mecburi değildi ama biz de diğer okullara benzeyelim diye giymek isterdik. Yalnız bizimkinin şeridi farklı olurdu. Bizimkiler beyazdı. Sanat okullarının da maviydi. Bunu görenler aaa sen imam hatibe mi gidiyorsun diye tepkiler alıyorduk. Ama hala kendi kendime izah edemediğim şey vardı kendi kendime. Sınıfta hocalar bize şöyle yapın böyle yapın demeden biz de ortamın getirdiği bir şey olsa gerek imam hatiplilik şuuru vardı. Köyümüz vardı babam istanbula sonradan gelmiş kendi kendime diyordum ki köyüme gitsem imam olsam çünkü başka bir şey aklıma gelmiyordu. Yapabileceğimiz bir şey yoktu. Öğretmen birgün hasta olsa veya işi çıksa çocuklar bugün idare edin dese idare ederim yani. Öğretmenlik yapabilirdim. O şuurla yetiştik.

Ali KALE: hocam Celalettin Ökten hocamıza yetiştiniz mi? O dönemde önder şahsiyet olarak görülüyor muydu?

Ahmet YILMAZ: Yok yetişemedim maalesef. Bizim okula başladığımız yıllarda okulun meslek dersleri hepsi dışarıdan gelen hocalar. Arapça hocamız kuran hocamız. Ankara ilahiyat mezunu birkaç hocamız vardı. Bazı derslere bunlar geliyordu. Onların daha iyi yetişmiş görüntüsü yoktu bizim gözümüzde. Öğretmen yetersizliğinde başka derslere de girdikleri oluyordu onların. Ama dışarıdan gelen hocalar çok gayretli çalışan kimselerdi para için değil de tamamen aşkla bu işi yapan insanlardı. Mesela Hüseyin Karagözoğlu diye bir hocamız vardı. Siyer dersi öğretmeniydi. Kendisi imamdı bir camide. Ücretli olarak bize derse geliyordu. Çok saygı değer bir insandı. Bugün bile benim en çok şikayet ettiğim şey şudur. Ben Müslümanlığın yazı yazarak nutuk atarak tebliğ edilebileceğine inanmıyorum. Müslüman prototip biri olarak karşıdan bakan ne kadar güzel insan ne düzgün bir insan diyebilmeli. Nerden kaynaklanıyor bu dürüstlüğü Müslümanlığından kaynaklanıyor diye düşünmeli. Hocamız gerçekten tam bir Müslüman timsali idiler. Beni de çok severdi soruları sorardı sonra abdest almaya giderdi. Gelir sınıfta iki rekat namaz kılardı. Ama biz kopya çekmezdik.

Ali KALE: hocalarınızdan unutamadığınız hatıranız var mı hocam?

Ahmet Yılmaz: Eskilerden yani önemli hocalardan Ali Rıza Salman diye bir hocamız vardı. “bu el atatürkün elini sıkmış bir el “ diye kendisini takdim ederdi. Allah rahmet eylesin. İdealist bir adamdı. En eski tanıdığım yetiştiğim hoca bu. Biz 3. Sınıfa geçtiğimiz zaman yüksek İslam enstitüleri ilk mezunlarını verdi. Tayyar bey, Bekir bey, Hayrettin bey, Saim bey… bunların hepsi bize öğretmen olarak geldiler. Bunların gelmesinden sonra bakış açımız değişti. Bunlar gerçekten çok şey verdiler. Bunlar 3 sene bize geldiler sonra fakülteye asistan olarak gittiler. İkinci kuşaktan hocalar geldiler ama birinci kuşağın yerini tutmadılar. Bekir beylerin yeri çok farklıydı. Bekir bey zaten enstitüyü 1.likle bitirdi. Babam beni o törene götürmüştü. Orada 1.lik görüşmesi yapmıştı. Ben dedi hayatımda hiç kopya çekmedim. Kopya çeken arkadaşlarım bu dersten geçtiler ama çok ta başarılı olduklarını görmedim. Başka bir konuya geçecem. Ben isam a 1987 yılında geldim biz burada 7 arkadaşız. 68,69,70 yıllarında mezun olmuş. Yakın devreler olduğumuz için birbirimizi tanıyoruz. Ramazan da bir araya geldik iftar yapalım dedik ve bu üç devreyi çağırdık. Böyle bir iftar düzenledik ve bu iftar programımız 27 senedir devam ediyor. Asıl anlatmak istediğim şu. Gerçekten sonraki mezunlarımızdan çok başarılı şeyler yapanlar var biliyorum. Ama bu üç dönemin insanları hepsi çok değerli yerlerde. İşte bunun sebebini 3 yıl bize gelen hocalarımıza bağlıyorum. Dolaysıyla burada hocanın öğrenci üzerindeki etkisini de anlatmış olduk.

Ali KALE: Hocam kendi döneminizden çok önemli yerlerde olupta irtibatta olduğunuz arkadaşlarınız mutlaka vardır. Bizimde röportaj yapmak için ulaşabileceğimiz kimseler var mı?

Ahmet YILMAZ: Var tabi. İlahiyat camiasını zaten biliyorsunuz. Ömer Faruk harman, Mustafa uzun, Mustafa uzun beyin hafızası iyidir onunla mutlaka görüşün. Metin Yurdagür var onun da iyi gözlemi vardır. Nuri Özcan, hasan Aksoy, murat altıparmak, Ahmet tekin. Mehmet Ali şahin var 70 mezunu.

Ali KALE: hocam son olarak imam hatip talebelerine ve mezunlarına tavsiyeleriniz nelerdir?

Ahmet YILMAZ: kişi daha çok kendi kendini yetiştirir. Okul ise buna yöntem sağlar. Özellikle imam hatiplerin değil de üniversitelerin amacı öğrenciye yol göstermektir. Okul size ne yapacağınızı gösterir. İmam hatipler lise ama ben onları üniversite olarak görüyorum. Öğrencinin imam hatipte daha iyi yetişmesi önce öğretmenin daha kültürlü daha donanımlı olması gerekir. Tam bilgim yok ama benim duyduğum imam hatiplerde yeterli öğretmen yok. Yani imam hatip öğrencilerinin çok olması bana bir şey ifade etmiyor. Kalitesi düşüyor. Her imam hatibe giden başarılı olacak diye bir şey yok zaten bunların içinden kendini iyi yetiştirmiş talebeler sıyrılıp çıkacaktır. Şu anda gençliği yönlendirmek tavsiye vermek hakikaten çok zor. Ortam çok değişti. Her dönemde insanlar kendi çocuklarından şikayetçi olmuştur. Çünkü kuşak farklı oluşuyor. Ama şu anda oluşan kuşak farkı eskiye göre kat kat daha fazla. İmam hatip öğrencileri diğer öğrencilerden farklı olmalarının bilincinde olmaları gerekmektedir. Böyle olurlarsa hem kendilerine hem vatana millete hayırlı olacaklarını düşünüyorum.

Ali KALE : hocam İSTİMDER adına çok teşekkür ederiz bize bu kıymetli vaktinizi ayırdığınız için. Allah razı olsun.

Ahmet YILMAZ: Ben teşekkür ederim. Faydalı olabilmiş isek ne mutlu. Allah cümlemizden razı olsun.


Warning: count(): Parameter must be an array or an object that implements Countable in /home/istimderorg/public_html/wp-includes/class-wp-comment-query.php on line 399